Kısa bir
sürede Osiris’in ölümü kulaktan kulağa yayılmaya başladı. En sonunda kocasının
ölmünü duyan İsis o dönemlerde keder içerisinde olan kadınların yaptığı gibi
saçından bir tutam kesti, yas kıyafetini giydi ve ağlayarak çöllerde kutuyu
aramak için yola koyuldu.
İsis günler
boyu ağladı ve gördüğü herkese kutuyu görüp görmediğini sordu. En sonunda bir
grup çocuk, kutunun Nil Nehri ağzındaki Papirüs Bataklıkları’na doğru gittiğini söyledi. İsis, sonunda
kutunun Biblos yakınlarındaki bir ılgın ağacın gövdesi içinde kaldığını
öğrendi, ağaç o kadar büyüktü ki kutu görünmüyordu bile.
Biblos
ülkesinin kralı Merkartus’un kutudan haberi yoktu, ancak bu büyük, uzun ve
görkemli ağaçtan haberi vardı. Hizmetçilerini bu büyük ağacı kesmesi için
gönderdi ve ağacın gövdesini çok değişik bir şekilde kullandı. Ağacı
sarayındaki yemek salonunun ortasına çatıyı destekleyecek bir kolonmuş gibi
yerleştirtti.
Çok kısa bir
süre sonra İsis ılgın ağacının nerede olduğunu öğrendi ve bunun üzerine
harekete geçti. Kral Merkartus’un sarayının yakınındaki bir kasabaya gitti ve
kadınların su doldurmak için geldiği çeşmenin yanına gitti. İsis, Kraliçe
Astarte’nin hizmetçileri olan kızlar çeşmeye geldiğinde onlarla son derece
içten ve nazik konuştu, saçlarını ördü son olarak da onları kendi vücudunun
aromasıyla parfümledi. Hizmetçilerinden bunu duyan Astarte, bunları yapan bu
yabancı kadının huzuruna çağrılmasını emretti. Sonunda İsis Astarte’nin huzuruna
çıktığında Astarte, İsis ile tanışmakta çok mutlu oldu ve onur duydu. Bunun
üstüne İsis’e, oğullarından birine bakıcılık yapmasını rica etti. İsis, kutuyu
alabilmek uğruna bu teklifi kabul etti...