İnsanların
yaratılışı hakkında iki bilinen mit vardır. Birinci mit şöyledir; Kaos evren
tohumlarını taşırdı, insan tohumları ise toprağa gömülüydü. Bu tohumlar Gaia’nın
çocukları kabul edilen insanı meydana getirdi. İkinci mitte ise şöyledir; Bir
titan olan Prometheus, insanı yaratmıştı. Gaia’nın birçok torunundan biri olan
Prometheus’a ve kardeşi Epimetheus’a insanı yaratma ve hayvanı koruma görevi
verilmişti. Hayvanlara saklanma yeteneğini ve koruma görevini Epimetheus aldı,
leoparlara beneklerini, ayılara pençelerini vb. verdi. Prometheus ise kil ve su
kullanarak insanı yarattı. İnsanların şekillerini tanrıların suretine bakarak
yaptı, ancak Prometheus’un ilk denemesi şu anki insana benzemiyordu.
Prometheus, yaptığı şeyden memnun oluncaya kadar insanın bir sürü farklı şekli
oldu…
PROMETHEUS, ATEŞİ İNSANLARA GÖTÜRÜRKEN |
Epimetheus
armağan dağıtma işini öyle ustalıkla yaptı ki, görevi bittiği zaman elindeki
tüm korunma armağanları dağıtılıp tükenmişti. Ancak Epimetheus, bunları yaparken
insanlığı unutmuştu. İnsana, kedisini koruması içi verecek hiçbir şeyi
kalmamıştı. Prometheus, insanın kendini koruması için diğerlerinden çok daha
özel bir şeye ihtiyaçları olduğuna karar verdi. Bu armağan ateşti. Tanrılarla
bu konuda konştu, ancak Tanrı Zeus insanlığa karşıydı ve bu öneriyi reddetti.
Prometheus, son çare olarak ateşi göklerden çalmaya karar verdi. Anlatılana
göre Prometheus, ateşi, demircilik tanrısı olan Hephaistos’un ocağından çaldı,
daha sonra ateşi insanlığa armağan etti. Zeus, bir gece Dünya’ya baktı ve
ateşin ışığıyla parladığını gördü,çok öfkelendi. Hephaistos’a, Prometheus’u
Kafkas Dağı'na zincirlemesini emretti. Her gün bir kartal gelip onun
karaciğerini yiyordu, ancak ölümsüz olduğu için sürekli karaciğeri tekrar
oluşuyor ve kartal her seferinde tekrar yiyordu. Zeus, Prometheus’u
affetmemekte kararlıydı.
Zeus, insana
verilen bu güçten rahatsız ve mutsuzdu. Bu nedenle onlara bir komplo tasarladı;
Hephaistos’a insanoğlunu gördüğü en güzel varlığı yaratmasını emretti. Hephaistos,
kil ve sudan “Kadın” denen varlığı yarattı. Erkek için nasıl tanrıların
suretine bakıldıysa kadın içinde tanrıçaların suretine bakılıdı, bu da yetmezmiş
gibi, her tanrı ve tanrıça bu kadına bir tanrısal özellik bahşetti; güzellik,
cazibe, zarafet, marifet… Baştan çıkarma, hilekarlık ve kurnazlık sadece bu
kadına bahşedilmişti. Bu özellikler bir erkeğin karşı koyamayacağı, tehlikeli
ve baştan çıkarıcı kadını yaratacak şekilde bir araya getirildi ve bu kadına
Pandora dendi.
Zeus, tanrıların
habercisi olan Hermes’e, Pandora’yı Dünya’ya teslim etmesini emretti.
Epimetheus, Pandora’nın güzelliğine ve cazibesine hayran kaldı. Kardeşi
Prometheus, onu Zeus’tan gelecek olan armağanları kabul etmemesi konusunda
uyarmasına karşın, Epimetheus, Pandora’yla evlendi. Mitlere göre, tanrılar Pandora’ya
kapalı bir kutu verdiler ve bunun insanlara bir armağan olduğunu söylediler
ancak içinde ne olduğunu söylemediler. Pandora’nın merakına yenik düşmesi uzun
sürmedi. Kutuyu açtığında, içinden insanlığın baş belaları, yani;
Hastalık, acı, keder, delilik ve ölüm çıktı. Pandora hemen kutuyu geri kapattı.
Kutunun içinde sadece umut kaldı…
PANDORA, KUTUYU AÇARKEN |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder