12 Mayıs 2017 Cuma

KELEBEK YELKENLİ GEMİ


Kelebek Yelkenli Gemi  



Herkes bir şekilde yaşar. Ne kadar uzun ya da kısa, kolay veya zor göründüğü önemli değildir. Aynı zamanda hiçbir hayat sıradan da değildir.


Hayatımız boyunca her gün farklı ruh halleri içerisinde ve değişik, bazen de tanımlayamadığımız duygular hissederken buluruz kendimizi. Hepimizin bunu ifade etmek için farklı yöntemleri vardır: yazarız, çizeriz, belki de sadece konuşmak isteriz. Ben sanatçıların, ressamların, yazarların müzisyenlerin, bizimle aynı duyguları paylaşıyor olmalarına rağmen her şeyi daha fazla hissettiklerine inanıyorum. Hissettikleri duyguları mı daha derin yaşıyorlar sadece? Hayır. Çevremizdeki her şeyi; şehirde bir o tarafa bir bu tarafa sürüklenen insanları, bir müzikteki armoniyi, yeni doğmuş bir bebeğin sesini, ağaçları ve kuşları… Onlara bahşedilen bu yetenek eserlerinin her yerinde kendilerini belli ediyor. Bu yüzden onları bizden farklı yapan tek şey yetenek değil; farkındalık.


Bir tabloya baktığınızda görmek istediğiniz şey nedir? Sanatçının yapıtında bir anlam mı ararsınız, yoksa renklerin uyumu veya sanatçının tekniği mi sizin ilginizi çeker? Benim bir tabloya baktığım zaman görmek istediğim şey duygudur. Tabii ki mantık ve teknik de bir resmi harika yapabilir. Ama ben hep bir şeyleri eksik görürüm o resimlerde. Belki de ressamın yaşadığı hayatı, hissettiklerini o tip bir tabloda göremememdendir. Yani, benim bir tabloda asıl görmek istediğim şeyi tabloyu yapandır. Ben bir tabloya baktığımda bu resmin neler hissedilerek çizildiğini bilmek isterim. Ressam aşık mıydı bunu çizerken? Acı mı çekiyordu yoksa? Belki de farkındaydı açlığın, fakirliğin, sefil bir hayatın.




Madem resimlerden ve ressamlardan konuşmaya başladık o zaman size bir soru daha sorayım: Van Gogh’un Salvador Dali ’den veya Picasso’dan farkı ne?  Elbette ki bu ressamların her birinin kendine özgü bir tarzı var ama şu yönden bakmayı deneyin: Vincent Van Gogh ailesinde 8 kardeşten en küçüğü ve her zaman da en şanssızıydı. Ailesi fakirdi ve küçük oğulları Vincent’i okutmaya paraları yetmedi. Bu yüzden Vincent sayısız işe girdi ve hiçbirine tutunamadı. Daha sonra resim çizebildiğinin farkına vardı. Bu yeteneği bir avantaja çevirmeyi amacı haline getirdi. Avrupa’nın birçok yerini dolaştı ve çizdiği resimleri satmaya çalıştı ama bu resimler kimsenin dikkatini çekmemesinin yanında çok fazla eleştiri aldı ve Van Gogh hayatı boyunca tek bir tablo bile satamadı. Hayatının bu kısmı göründüğünden de zordu aslında çünkü ruhsal sorunlar yaşamaya başlamıştı. Gittiği her yerde insanlar ona deli diyorlardı. Van Gogh yine de bir süre daha hayatı bırakmadı, çizmeye devam etti. Kendini çizdi, sadece kendini değil içini de çizdi, acıyı, yalnızlığı ve deliliği de kendi portrelerindeydi. Bir süre daha denemiş olmasına rağmen insanlar onu rahat bırakmıyorlardı ve 36 yaşındayken onu akıl hastanesine kapattılar. Hayatı boyunca yaptığı gibi en değerli ve tek varlığı olan kardeşi Theo’ya ondan cevap alamamasına rağmen yazmaya devam etti ve tüm resimlerini ona bıraktıktan sonra bir buğday tarlasında kafasına sıktığı bir kurşunla 37 yaşında öldü. Son sözleri ise "Hüzün sonsuza dek sürecek" idi. Yani, fakir ve sefildi, aklını kaçırmıştı, mutsuzdu, yalnızdı ve hayatı çok kısa sürdü.






Şimdi de Salvador Dali’den bahsedelim biraz. Dali, 2 çocuklu küçük bir ailenin 2. çocuğuydu. O daha doğmadan önce kendisiyle aynı adı taşıyan ağabeyi Salvador ölmüştü. Onun anısını yaşatmak isteyen kederli ailesi ona da Salvador adını verdi. Salvador Dali ailenin tek ve erkek çocuğu olduğu için ilgi her daim onun üzerindeydi. Varlıklı olan babası onun eğitimine çok önem vermişti. Ama Dali, kibirliydi. Çocukken başladı bu kibir ve kendini beğenmişlik, özellikle resim çizmeye başladıktan sonra bu yönü kendini daha fazla göstermeye başladı. Çünkü Dali, hiç tanımadığı ağabeyinin gölgesi altında yetişiyordu. Ailesi sanki çocukları ölmemiş ve o küçük Salvador’muş gibi davranıyorlardı ona. Gittiği her okuldan kısa bir süre sonra atılan Dali babasının yardımlarıyla okulu bitirdi. Ve resim akademisine başladı. Orada da birkaç yıl okuduktan sonra sergilerini açtı ve resimleri çok kısa bir sürede büyük miktarlarla satıldı. Böylece resim ve ressam camiasına girmiş oldu. Çok geçmeden karısı Gala’yla tanıştı ve böylelikle ilk ve tek aşkını da bulmuş oldu. Artık her şey O’ydu. Hayatı, resimleri, ilham perisi…



Gala’dan sonra sürrealizmin öncülerinden oldu ve resmin mantığına ve tekniğine yeni bir boyut kazandırdı. Gala öldükten sonra büyük bir yas içerisinde olan Dali, resim çizmeyi bıraktı. Bir süre sonra Barcelona’da kendi müzesini tasarlamaya karar verdi. Eserlerinin büyük bir bölümünü oraya bırakmasının yanı sıra 1989 yılında 85 yaşındayken ölmeden önce mezarının da bu müzeye konmasını isteyen bir vasiyet yazdı. Uzun, mutlu, zenginlik içinde ve her anında insanların ilgisinin bir şekilde üstünde olduğu, dolu bir hayat yaşadı.




Sanatçıların, bilim adamlarının, müzisyenlerin hayat hikayelerinin çok önemli olduğunu düşünürüm. Çünkü benim, yaşadıkları şeyleri her şeyiyle resimlerinde, icatlarında veya müziklerinde görmemi sağlar bu hikayeler. Bu iki ressamınkinde dikkat çekici bir şey fark ettim. Neredeyse birbirlerinin tam zıttıydılar. Bir tarafta hiçbir şeyi olmayan ve başarısız olarak nitelendirilen mutsuz bir adam, diğer tarafta ise istediği her şeye sahip, olabildiğine mutlu ve şanslı bir adam var. Bunu fark ettikten sonra dönüp bir daha baktım resimlerine, artık farklı bir bakış açısıyla bakıyordum. Daha iyi anlıyordum söylemek istediklerini. Hatta anlamakla kalmadım o şanssız adamın söylemek istediğini, hissettim de. Sonra o şanslı adamın resmine baktım, bazılarında sonsuzluğu gördüm, bazılarında zamanın akışını; bazen sadece renkleri ve uyumu gördüm bazen de her şey siyah beyazdı…

Old Man in Sorrow
(Acı Çeken Adam)
Vincent Van Gogh

The Ship With Butterfly Sails
(Kelebek Yelkenli Gemi)
Salvador Dali


                                                                                






Şu ana kadar bu iki ressamla ilgili anlattığım şeylerin tümüne bakacak olursak: Bir hayat, bir duygu yapılan ve yapılacak her şeyi etkiler. Van Gogh, duygu karmaşası içinde, mutsuz bir adam resimlerinde de öyle. Dali, zengin, çok zeki ve çok yetenekli bir adam, resimlerinde de öyle. Ama Dali’nin eserlerinden bahsederken hiç duygudan söz ettim mi? Edemem eğer etseydim kendime ve size yalan söylemiş olurdum. Dali’nin resimlerine baktığımda tek yapabildiğim şey düşünmek oluyor hissetmek değil. Ama Van Gogh’unkilere baktığımda kalbimden bin bir türlü şey geçiyor. Ve benim de herhangi bir resimde, fotoğrafta, orkestrada veya bir kitapta sevdiğim şey budur.

                                                                                                          Z. Ece Yıldırım
                                                                                                          11. 05. 2017