14 Eylül 2015 Pazartesi

Mitoloji (14)


TRUVA SAVAŞI




Nasıl Başladı?

PARİS VE ÜÇ GÜZELLER
Bir kahraman olan Akhilleus’un annesi deniz tanrıçası Thetis ve ölümlü bir kral olan babası Peleus’un düğününe ölümsüzlerin yanı sıra, tüm tanrılar ve tanrıçalar katılmıştı, kavga ve düzensizlik tanrıçası Eris dışında. Zeus özellikle Hermes’i, eğer Eris gelirse bile onu içeri almaması konusunda tembihledi. Eris düğüne geldi ve Hermes onu engelledi ve o da tam düğün sofrasının ortasına, üzerinde “ en güzel olana” yazılı altın bir elma attı. Bunun üzerine Üç Güzeller olarak da bildiğimiz Athena, Hera ve Aphrodit en güzelin kendisi olduğunu iddia etmeye başladı. Diğer tanrılar bu işe karışmak istemiyordu çünkü eğer birini seçerlerse diğerlerinin intikam alacağını biliyorlardı. Bu nedenle Zeus, Üç Güzelleri Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris’e götürdü. Üç Güzeller, Paris’e altın elma karşılığında bir vaat vermeyi kabul ettiler. Hera Asya krallığını, Athena sonsuz akıl ve başarıyı, Aphrodit ise dünyanın en güzel kadını olan Spartalı Helen’nin aşkını vereceğini söyledi. Paris, Aphrodit’i seçti. Eris size birini hatırlatmadı mı? Uyuyan Güzel hikayesindeki kötü kraliçe de düğüne davet edilmemişti. Pamuk Prenses hikayesinde ise kötü kraliçe pamuk prensese kırmızı bir elma vermişti.

HELEN
Helen’nin her zaman çok sayıda talibi olmuştu. Bu nedenle üvey babası Sparta Kralı Tyndareos bu rekabeti Yunan prensleri arasında savaş çıkmasına neden olacağını düşünüyordu. Bu nedenle Tyndareos, Odiseus’tan aldığı tavsiye üzerine, Helena’ nın tüm taliplerinden, onun kocası olamasa bile yine de kralı destekleyecek ve savunacaklarına dair söz aldı. En sonunda talipler arasında kura çekildi ve kazanan Menealos oldu. Helena ile evlenen Menealos, Tyndareos’un ölümünde sonra Sparta kralı oldu.


Helen evlenmiş olsa da, Paris yine de ödülünü almak istiyordu. Bu nedenle, herkes aksini önermesine rağmen Paris, Sparta’ya yola koyuldu. Vardığında Menelaos tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Paris oradayken Menelaos’un bir cenazeye katılmak için Sparta’dan ayrılması gerekiyordu. Ancak Helena’nın tehlikede olduğunu düşünmediği için yanında götürmedi. Paris bunu fırsat bilip Helena’yı yanına alıp kaçtı.


Menealos ve Odiseus, Helena’nın dönmesini istemek için Truva’ya gittiler. Kral Priamos, Yunanlar ile savaşa girmek istemiyordu ama elli oğlu onunla aynı fikirde değildi. Helena, Aphrodit tarafından Paris’e söz verilmişti bu nedenle Helena Paris’in olmalıydı ve kral da ona arka çıkmalıydı. Oy çoğunluğuna uymak zorunda kalan Priamos, Helena’yı vermeyi reddetti.


Menelaos, Sparta’ya döner dönmez Helen’nin eski taliplerini yanına çağırdı. Bu adamlar, her şekilde kendisine destek vermeye yemin etmişti, başta durum yüzünden temkinli davranıyorlardı, yine de hepsi yeminlerinin arkasında durmayı kabul etti. Ve bir ordu kuruldu, Menelaos bu ordunun başına erkek kardeşi Agammemnon’u getirdi.


Nasıl Devam Etti?


Menelaos, Truva’ya yelken açmak üzere binden fazla gemi topladı ancak rüzgarlar onlardan yana değildi ve gemileri bir türlü limanı terk edemedi. Agammemnon daha önce Artemis’i kızdırmıştı. Bir falcı da ona Artemis’i memnun etmek ve rüzgarları yeniden kazanabilmek için kızı İphigenia’yı kurban etmesi gerektiğini söyledi. Agammenon bu tavsiyeye uydu ve kızını kurban etti. Rüzgarlar geri geldi ve Yunan filosu Truva’ya vardı. En iyi taktiğin, şehre giden erzakları kesmek olduğuna karar veren Yunanlar, çevre kasabalara saldırmaya başladılar. Bu savaşlar tam okuz yıl sürdü. Yunan filosunun Truva’ya doğrudan saldırması ise ancak onuncu yılda gerçekleşti.


Olimposlular Geliyor


Tanılar ve tanrıçalar Truva savaş’ ına yoğun ilgi gösterdi. Birçoğu kendine bir taraf seçti. Ancak seçimleri yüzünden ikiye ayrılmışlardı. Bu da savaşın uzun sürmesinin nedenlerinden biri oldu. Olimposluların çoğu yunan güçlerini desteklemişti. Poseidon’un onların tarafını tutma nedeni eskiden beri Truva’ya kin gütmesiydi. Hera ve Athena’da Truva’ya kin gdüyordu çünkü Paris altın elmayı kendileri yerine Aphrodit’e vermişti. Hermes ve Hephaistos’da Yunan gücünün tarafındaydı.

Truvalılar birçok tanrıdan destek gördüler. Altın elmayı kazanan Aphrodit, Paris’in yanında kaldı. Apollon ve Artemis de Truvalıları destekledi. Ares belli bir tarafa bağlılık göstermiyordu ama genellikle Truvalıları destekliyordu çünkü aşığı Aphrodit onların tarafını tutuyordu. Aralarında, Hades, Hestia, Demeter ve Zeus da olan diğer tanrılar tarafsız kalmayı tercih etti.

Onuncu Yıl

Yunanlılar dokuz yıl boyunca Truva’nın çevresindeki kasabaları fethettiler ama şehrin merkezine giremediler. Savaşçılar ailelerini özlemeye başlamış, bitkinlik kapıya dayanmıştı. Onuncu yıl savaşın dönüm noktası oldu. Savaşın başlamasına nasıl birçok şey sebep olmuşsa, savaşın sonu da farklı olaylar getirdi.


Hektor’un ölümü, Truvalılar için büyük bir darbe oldu. Ancak daha sonra yunan tarafı da Akhilleus’u ve Aias’ı kaybetti. Ayrıca, Amazon savaşçıları da Truvalılara yardım etmek için geldiler, olanlar Truva’nın lehineydi. Ancak, Yunanların pes etmesine daha çok vardı ve daha hevesli savaşmaya başladılar.


Truva’nın Düşüş


TRUVA ATI
Odiseus, Yunanları Truva içine sokmak için bir plan yaptı. Athena’nın talimatları doğrultusunda gövdesi oyuk dev bir tahta at yaptılar. Odiseus ve seçilmiş bir grup yunan savaşçısı atın içine saklandı. Geri kalan savaşçılar da atı şehrin kapısına götürdüler. Tahta atın üzerinde, Athena’ya atanmış olduğu yazan bir de not vardı. Daha sonra, Yunan ordusu görüş alanından çekildi ve yelken açıp gidiyormuş gibi yaptı. Truva halkı atla ne yapacaklarını bilemediler. Bazıları onu parçalamak istedi, bazılarıysa içeri almayı önerdi. Bir süre sonra elbiseleri yırtık pırtık bir Yunan askeri belirdi ve adının Sinon olduğunu söyledi. Yunan ordusunun onu Athena’ya kurban vermeyi planladığını ama kaçtığını söyledi. Yunanlar, Athena’nın yanlışlıkla öldürdüğü arkadaşı Pallas adına diktiği kutsal bir heykel olan Palladion, eskiden tanrıların cennetindeydi ancak Dünya’ya düştü ve Truva halkının kurulduğu bölgeye kondu, bu heykel olduğu sürece Truva’nın hiçbir zaman düşmeyeceğine inanılırdı. Bu nedenle Yunanlar bu heykeli çaldı. Sinon, bunun yüzünden Athena’nın Yunan halkına çok kızgın olduğunu söyledi. Sinon, tahta atın Yunanlar tarafından Athena’ya bir adak olarak yapıldığını söyledi. Ancak, şehir surları içinden geçememesi için bilerek çok büyük yaptıklarını söyledi. Bu at Palladion’un yerini alacak ve Truvalılara zaferi getirecekti. Sonunda Truva halkı atın Athena’ya bir adak olduğunu kabul etti ve surlardan içeri almaya karar verdi. At surlardan içeri girdiğinde kesin zaferleri olduklarını düşündükleri bu olayı kutladılar. Sinon’un atın içinde saklanan Yunan askerlerini dışarıya çıkardığını kimse fark etmedi. Yelken alıp gidiyormuş gibi yapan Yunan ordusu ise toparlanıp hızlıca geri döndü. Atın içine saklanmış olan askerler, şehir kapılarını açtılar ve yunan güçleri şehre akın etti. Truva’yı yağmaladılar, şehri tamamen yıktılar, buldukları tüm Truvalıları yakaladılar ya da öldürdüler. Priamos, Zeus sunağına sığınmaya çalıştı ama Akhilleus’un oğlu olan Neoptplemos tarafından vahşice öldürüldü. Hektor’un bebek oğlu Astyanaks Truva’nın yüksek duvarlarından aşağı atıldı. Truva Kraliçesi Hekabe, Hektor’un karısı Andromakhe ve Truva prenseslerinden bir olan Kassandra dahil Truvalı kadınlar köle yapıldı.


Tanrılar Mutlu Değil

Yunan güçlerinin Truva’yı yenmesine yardım ettikten sonra, Olimposluların birçoğu, savaşçıların günahkarca uyguladığı şiddet karşısında dehşete düştü. Yunanlara destek vermiş olan tanrılar ve tanrıçalar onları cezalandırmaya karar verdiler. Savaşı her ne kadar Yunan tarafı kazanmışta olsa onların da durumu Truva tarafından çok farklı değildi. On yıl savaştıktan sonra evlerine sağ salim dönebilen savaşçıların sayısı çok değildi. Poseidon üzerlerine büyük bir fırtına gönderdi ve Yunan filosunun büyük bir kısmını yok etti. Geriye kalan gemilerin bazıları yanlış bir işaret ışığı yüzünden Eğriboz tarafına gidip kayalıklara çarparak battılar. Fırtınanın uzağa götürdüğü gemiler ise uzun yıllar kayboldu. Bazı Yunanlar evlerine varsalar da bekledikleri gibi karşılanmadılar.


Truva Savaşı bir şehri ve birçok yaşamı yok eden, çok uzun, kanlı ve korkunç bir mücadele idi. Kayıpların büyüklüğü yanında, zafer önemini yitirdi. Bazı yönlerden Truva’nın düşüşü, Yunanların bildikleri dünyanın sonunu işaret ediyordu. Çünkü bu şehrin düşüşü, Roma’nın temellerini attı.